23 Eylül 2008 Salı

Kozmetikler , Sağlık ve Kozmetoloji

Deri bilindiği üzere organizmayı dış etkenlere karşı koruyan, bunun yanısıra sıvı ve ısı dengesini sağlayan, sekretuvar (salgı yapan), duysal ve immünolojik pekçok işlevi olan kompleks bir organdır. Şüphesiz bu çok sayıda işlevlerin dışında yumuşak, temiz ve pürüzsüz görünümü ile estetik açıdan da büyük önem taşır. Fiziksel görünümün herkes için önemli olduğu, hoş ve güzel görünümün insanların kendini daha iyi hissetmelerini sağladığı bir gerçektir. Bu gerçekten yola çıkarak dermatologlar da deriyi sadece bir organ olarak görmemekte, estetik yönünü de çok iyi değerlendirmektedirler. Derinin bu yönüyle ilgilenen kozmetoloji bilim dalı da dermatolojinin yan dallarından birini oluşturmakta ve giderek önem kazanmaktadır.

“Look good……Feel Better” (iyi görün...iyi hisset) bugün Amerika’da tüm radyoterapi(ışın tedavisi) ve kemoterapi(ilaç tedavisi) alan kanser hastaları için CTFA ( The Cosmetic, Toiletry and Fragrance Association ) , American Cancer Society ve National Cosmetology Association işbirliği ile yürütülen çok kapsamlı bir programdır. Bu program çerçevesinde kanser hastalarında tedavi ile ortaya çıkan saç kaybı, pigmentasyon değişiklikleri ve diğer kozmetik problemlere çözümler önerilmekte ve uygulanmaktadır. Kozmetik kamuflaj vitiligo (ala), skar (nedbe) oluşumu, pigmentasyon (renk) bozuklukları ve alopesi(kellik) gibi deri ve deri eklerinin görünümünü etkileyen hastalıkların tedavisi sırasında veya sonrasında uygulanması gereken özel yöntemlerdir. Bir dermatolog deri kanserlerinin çıkarımı sonrasında oluşan skarlar, çıkarılması olanaksız nevüs (ben) ve hemanjiomların veya telenjiektazilerin (damar genişlemeleri) kapatılabilmesi ve oluşan asimetrilerin kısmen gizlenebilmesi için bu teknikleri bilmek zorundadır. Diğer yandan sağlıklı deriyi korumak, uygun bakımla fotoyaşlanmayı geciktirmek ve deride oluşan yüzeyel kırışıklıkları giderebilmek günümüzde uygun kozmetiklerin kullanımıyla mümkün olabilmektedir.

Kozmetikler, “ insan vücuduna sürülen, serpilen veya sprey şeklinde uygulanan temizleme, güzelleştirme, çekiciliği arttırma veya görüntüyü değiştirme amacıyla kullanılan maddeler” olarak tanımlanırlar. Bu maddeler kesinlikle ilaç etkinliği fonksiyonu ve hastalık giderici özellik taşımamalı ve deride herhangi bir yapısal ve fonksiyonel değişikliğe yol açmamalıdırlar.

Kozmetikler çok geniş yelpazeye sahip, toplumun hemen her kesiminde günlük yaşamla içiçe olan tüketim ürünleridir. Derinin temizliğinde kullanılan sabunlar, pudralar ve şampuanlar başta olmak üzere çeşitli makyaj malzemeleri, parfümler, deodorantlar günde birkaç kez tatbik edilirken, saça renk ve şekil vermek için kullanılan ürünler yılda birkaç kez tatbik edilerek kullanılırlar. Deri ve deri eklerine tatbik edilen bu maddelerin en önemli amacı derinin fizyolojik özelliklerini değiştirmeden güzelleştirmek ve korumaktır. Ancak bu grupta yer almakla birlikte OTC olarak kabul edilen bazı kozmetik preparatlar vardır. Bu ürünler farklı hedef noktalarında değişikliklere yol açarak etkilerini gösterirler.Bunlar lipid tabakasını etkileyen ajanlar (antiseboreik ürünler), stratum korneumu etkileyen ajanlar (nemlendiriciler) ,melanositleri(deriye renk veren hücreleri) hedef alan pigmentojenik (renklendirici) ürünler, terbezlerini hedef alan antiperspiranlar ve hipodermisi(deri altı dokusu) hedef alan zayıflatıcı ve inceltici ajanlar olarak sayılabilirler. Kozmesötikler arasında ise minoksidil içeren saç losyonları, AHA (alfa-hidroksi-asid) içeren kremler ve losyonlar, retinoik asit içeren krem,losyon ve jeller sayılabilir ve bu ürünler bir dermatolog önerisi ile kullanılmalıdır.

Kozmetiklerin deri sağlığında kullanımı 3 temel aşamadan oluşur.
1) Deri temizliği 2) Derinin nemlendirilmesi 3) Deri bakımı.

Deri temizlik ürünleri
Deri sağlığında kozmetik kullanımının büyük önem taşıdığı kabul edilmektedir. Deri sağlığı ve bakımı düzenli bir temizlik ile başlar. Derinin özellikle yüz derisinin günlük temizliğinde yaygın olarak kullanılan ürünler sabunlardır. Bunun dışında lipid içermeyen temizleyiciler, temizleme kremleri, astrinjenler ve tonikler, eksfolyantlar, abraziv scrublar ve temizleme maskeleri de kullanılmaktadır.
1.Sabun ve temizleyici barlar: Derinin normal pH’sı hafif asidiktir (pH 5-5.5). Oysa genelde tüm sabunlar alkali pH taşırlar. Bu nedenle kullanılan standart sabunlar deride pH değişikliğine ve sudaki kalsiyumdan yağ asit tuzlarının çökmesine neden olarak deride irritasyon (tahriş), kuruluk ve çatlamaya yol açarlar. Ayrıca alkali pH’da deride patolojik mikroorganizmaların kolonizasyonunda artış olmaktadır. Bu nedenlerle klasik standart sabunlara alternatif olarak pH’sı deri pH’sına göre modifiye olan ( pH 5-6 ) sentetik deterjan barlar üretilmiştir. Naturel pH’da olan bu sabunlar deride irritan (tahriş edici) etki oluşturmazlar.
2. Lipid (yağ) içermeyen temizleyiciler: Su ve sabun kullanmadan deri temizliği yapan likid(sıvı) ürünlerdir. İsminden de anlaşılacağı üzere yağ içermezler.İçeriklerinde su, gliserin, setil alkol ve bazen propilen glikol vardır. Kuru deriye tatbik edilir, köpürtülerek kısa süre bekletilir ve havlu ile silinerek temizlenir. Kullanım sonrasında ardında ince bir nemlendirici film tabaka bıraktığından özellikle hassas ve kuru cildi olanlar için önerilmektedir.
3. Temizleme kremleri: Yüze temizleme ve nemlendirme amacıyla tatbik edilirler. Aşırı kuru ciltler için önerilmektedirler. Su, mineral yağı, vazelin ve mum içeren temizleme kremlerinin bilinen en klasik örneği cold cream’ dir.
4. Astrinjen ve tonikler: Astrinjen ve tonik, yağ giderici ve ferahlatıcı özellik gösteren alkol içeren ürünler için kullanılan eşanlamlı terimlerdir. Genellikle bir bar sabunla temizlik sonrasında kullanılması tavsiye edilir. Çeşitli kozmetik firmalarının farklı isimlerle sunduğu ürünler arasında Tonique Fraicheur, Clarifying Lotion, Scruffing Lotion, Controlling Lotion, Protection Tonic sayılabilir. Genellikle alkol içeren astrinjenler yağlı ancak intak (deri lezyonu olmayan) cilde uygulanabilirler. Özellikle akne oluşumuna yatkın yağlı cilt temizliğinde önerilmektedirler.
5. Eksfolyantlar: Stratum korneumda keratolitik (nedbe dokusunu eriten) özellik gösteren, genellikle salisilik asit içeren astrinjenlerden oluşur. Ölü hücrelerden oluşan deri yüzey tabakasını temizleyerek, cilde daha canlı bir görünüm verir. Bu etkisiyle komedon (siyah nokta) oluşumunu azalttığı için daha çok akne oluşumuna yatkın yağlı cildi olan kişilerde tercih edilmektedir.
6. Abraziv scrublar: Krem baz içerisinde stratum korneumun(derinin en üst tabakası) üst tabakalarını gideren sünger veya granül içeren mekanik soyucu ürünlerdir. İrritan (tahriş edici) kimyasal ajan içermezler. Ancak sık ve uzun süreli tatbik edildiğinde epitelyal hasara yol açabilirler. Haftada bir kez yağlı ciltler için önerilmektedir. Akne oluşumuna yatkın yağlı cildi olanlar daha sık aralıklarla kullanabilirler.
7. Temizlik maskeleri: Genellikle yüze uygulanan bu maskelerin amacı derinin özellikle porların(gözeneklerin) daha derin temizliğini sağlamaktır. Yüz maskeleri üç farklı formdadır. Pudra maske veya pasta maskeler kaolin, bentonit veya alüminyum magnezyum silikat üzerine çinko oksit veya peroksit astrinjen olarak eklenerek hazırlanır. Ayrıca içine benzoil peroksit ilave edilerek akne tedavisinde kullanılan maskeler de üretilmektedir. Bu maskeler yüze parmaklar veya fırça yardımıyla sürülür, 20-30 dakika sonra su ve sabun ile temizlenir. Film maskeler ise likid veya jel şeklindedir. Tatbik edildikten 20-30 dakika sonra bir film tabaka oluşturarak kurur. Kuruduktan sonra hafifçe ovularak temizlenir. Vinil bazlı yüz maskeleri olarakta bilinen bu maskeler polivinil alkol ve vinil asetat içerirler. Yağı absorbe etmezler, daha çok yağsız ve kuru ciltlere önerilmektedirler.

Temizlik maskeleri günümüzde derin cilt temizliğinde yaygın olarak kullanılan ürünlerdir. Kullanımında ortaya çıkabilecek en önemli yan etkiler irritan ve allerjik kontak dermatit gelişimidir. Bu nedenle yüz maskelerinin bir sağlık kuruluşunda dermatolog gözetiminde uygulanması önerilmektedir.

Nemlendiriciler
Derinin en üst tabakasını oluşturan stratum korneumun yaklaşık %10-13, ünü su oluşturur. Bu tabakadaki su içeriğinin azalması deride kuruluk, çatlama ve kaşıntıya yol açmaktadır. Stratum korneumun su içeriğindeki azalma yani transepidermal(deri yoluyla) su kaybı (TESK) süreklidir. En basit yolla yani deriden buharlaşma ile kaybedilen su alt epidermal ve dermal tabakalardan desteklenir. Ancak sık banyo, aktinik hasar (güneş ışığına bağlı hasar) veya deri yaşlanması sonucu TESK artmakta ve deride kuru, pürüzlü ve kepekli bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Deri kuruluğu birbiriyle örtüşen üç nedene bağlıdır.
1) St. korneumun su içeriğinin azalması (TESK)
2) Epidermal yenilenmenin artması. Aktinik veya kimyasal bir hasar sonrasında oluşan inflamatuvar proçese (iltihabi olayı) sekonder epidermal yenilenme süreci hızlanır. Keratinositler yeterince diferansiye olamazlar(değişime uğramazlar) ve lipid üretimini gerçekleştiremezler. Sonuçta koruyucu bariyer olumu engellenir.
3) Bariyer harabiyeti. Genellikle sık banyo veya fazla miktarda sabun, deterjan kullanımıyla ortaya çıkar.
Nemlendiricilerin esas görevi stratum korneumun (derinin üst tabakası) rehidrasyonunu (tekrar nemlenmesini) sağlamaktır. Derinin nemlendirilmesinde dört temel yöntem vardır.
1. TESK geciktiren örtücü yağlar: Transepidermal su kaybını geciktiren çok sayıda kimyasal ajan mevcuttur. Bunlar arasında hidrokarbon yağlar ve mumlar ( vazelin, mineral yağlar, parafin ve skualen), bitkisel ve hayvansal yağlar, yağ asitleri (lanolin asit, stearik asit), yağ alkolleri (lanolin alkol, setil alkol), polihidrik alkoller (propilen glikol), mum esterleri (lanolin, balmumu, stearil stearat), bitkisel mumlar, fosfolipidler (lesitin), steroller (kolesterol) sayılabilir. Bu ürünlerin yağ içinde su ve tekrar su içinde emülsifiye (çözelti) edilmiş ( w/o/w ) formları üstün hidrasyon yeteneğine sahiptir.
2. Atmosferden nem çeken humektanlar: Bunların özelliği atmosferde nem oranı yüksek olunca havadan, düşük olunca epidermisin derin tabakalarından veya dermisten su çekerek st. korneumun hidrasyonunu sağlarlar. Doğal nemlendirici faktör ( Natural moisturizing Factor= NMF) terimi ile st. korneumda higroskobik ve hidrosoluble (suda çözünebilen) ve muhtemelen hücre membran lipidleriyle çevrili olan maddeler kastedilmektedir. Bu maddeler st. korneumda su tutulumunda oldukça önemli rolleri olan maddelerdir. Bunların yokluğunda st. korneum %25 su ve %65 oranında elastisite kaybına uğramaktadır. Bunlar arasında sayılan pirolidon karboksilik asit en önemli komponenttir. Epidermisteki glutamik asitten sentezlenir ve %3-5 konsantrasyonda hidrasyon etkisine sahiptir.Diğer komponentleri üre ve laktik asittir. Bu tür etkiye sahip diğer humektanlar arasında gliserin, propilen glikol, sorbitol, glikozaminoglikanlar ( hyaluronik asit, kondroitin sülfat) , kollajen ve elastin yer almaktadır.
3. Bariyer görevi yapan hidrofilik maddeler: Bu tür nemlendiriciler st. korneumun nem oranını arttırarak deriye daha gergin ve pürüzsüz bir görünüm sağlar ve deri yüzeyinde ince bir film tabaka oluşturarak, yapay bir lipid manto oluşturur. Böylece deriyi hem dış etkenlere karşı korur, hem de doğal bir parlaklık sağlar. Hyaluronik asit yüksek molekül ağırlıklı yeni bir hidrofilik şekillendirici olarak bazı pahalı nemlendiriciler içinde yer almaktadır.
4. Güneşten koruyucular ( Gün örtüleri ): Özellikle aktinik (güneş ışığına bağlı) deri hasarını ve dolaylı olarak su kaybını önleyen ajanlardır. Günümüzde kullanılan çoğu nemlendirici ve bakım ürünlerinin içinde ek olarak güneşten koruyucu özelliklere sahip maddeler bulunmaktadır. UV ile birlikte görünür ışığı da yansıtarak koruma işlevini yerine getiren fiziksel gün örtüleri daha çok titanyum dioksit ve çinko oksit içerirler. Ancak kozmetik olarak kullanımları sınırlıdır. Kozmetik ürünleriçinde daha çok UVA ve UVB yi absorbe eden kimyasal gün örtüleri kullanılmaktadır. Bunlar arasında yer alan ve en yaygın olarak kullanılan maddeler benzofenon türevleri ve sinnamatlardır. Deriye iyi tutunan ve suyla çıkmayan bir taşıyıcı ile dayanıklılığı arttırılabilir. Etkinlikleri güneşten koruma faktörü ( Sun Protection Factor=SPF) olarak bilinen bir ölçümle değerlendirilmekte ve sayı büyüdükçe koruma etkinliği de artmaktadır.

Deri bakım ürünleri
Yüz bakım ürünleri: Yüz kremleri genellikle su içinde yağ şeklinde ( oil-in- water o/w ) veya yağ içinde su ( water-in-oil w/o ) olarak iki temel formülasyonda hazırlanır. W/o formülasyonda olan ürünler yüze tatbik edildiklerinde ılık ve yağlı bir etki bırakırlar. Bunlar kuru ciltler için daha uygundur, ayrıca güzelleştirici ve onarıcı özellikteki bakım ürünleri de bu şekilde hazırlanır. O/w formülasyondakiler ise deride serinletici bir his yaratan ve yağlı görünüm vermeyen ürünlerdir. Genellikle günlük nemlendiriciler ve bakım ürünleri bu şekilde hazırlanırlar. Gündüz kullanılan nemlendiriciler daha ince bir yapıya sahiptirler ve mineral yağı, propilen glikol ve su içerirler. Gece kremleri ise daha yoğundurlar ve mineral yağı, lanolin alkol, vazelin ve su içermektedirler.

Bu kategoride yer alan deri bakım ürünlerinin farklılığı ürünlere eklenen değişik koku, ekzotik yağlar, vitaminler, protein ve aminoasitlerle oluşmaktadır. Ayrıca nemlendiriciler ve cilt bakım ürünleri deri tipine ( yağlı, normal, kuru ) uygun olarak hazırlanmakta ve üretilmektedir.

Normal ve az yağlı ciltlerin bakımı: Bu amaçla kullanılan ürünler genellikle su, mineral yağlar, propilen glikol ve çok az miktarda vazelin veya lanolin içerirler. Bu tür nemlendiriciler içine güneşten koruyucu maddeler de eklenirse ( sinnamat enyaygın olanıdır ) bu ürünler hem kırışıklık önleyici (Anti- Wrinkle Daily Moisture Cream/Lotion), hem koruyucu ( Multi-Protective Day Cream / Immunage UV Defense Cream ), veya spor kremler (Sportwear Tinted Day Cream) ibareleriyle satışa sunulmaktadırlar.

Yağlı ciltlerin bakımı: Doğal olarak yağ içermeyen veya az miktarda hafif yağlar içeren ürünler ile yapılmaktadır. İçeriklerinde ağırlıklı olarak su ve propilen glikol vardır. Ayrıca bu ürünlerin nonkomedojenik (siyah noktaları önleyen) olmaları ve ciltte parlaklık oluşturmamaları gerekmektedir. Bu amaçla yağlı ciltler için hazırlanan bazı ürünlere pudra, nişasta ve kil gibi yağ emici maddeler eklenmektedir. Bu tür ürünler piyasada genellikle ( Oil Control Moisture Cream/ Lotion ) olarak bulunurlar.

Kuru ciltlerin bakımı: Mutlaka en uygun olan nemlendirici ve bakım ürünleri ile yapılmalıdır. Derideki dehidratasyona bağlı gelişen kırışıklıklar, kepeklenme ve bazen kaşıntı bu kişileri sık sık yüzlerine bir krem sürmeye zorlar. Ancak nemlendirici ürünlerin çoğunun içinde bulunan propilen glikol primer irritasyona (birincil tahriş etkisine) bağlı olarak derinin bütünlüğünün bozulduğu durumlarda yanma ve batma hissine yol açar. Genellikle bu durum allerjik bir reaksiyon olarak değerlendirilir ve kişiyi değişik arayışlar içine sokar. Oysa hafif bir irritan kontakt dermatit(tarişe bağlı cilt reaksiyonu) tablosu olan bu durum propilen glikol içermeyen bir ürünün kullanımıyla ortadan kalkacaktır. Deride bu tür yangıya yol açabilecek diğer katkı maddeleri benzoik asit, sinnamik aist bileşikleri, laktik asit, üre, formaldehit ve sorbik asittir.

Olgun ciltlerin bakımı: Genellikle uygun nemlendiricilerin yanısıra deride düzenleyici, yenileyici ve güzelleştirici etki sağlayan bazı maddelerin ilave edildiği bakım ürünleri ile yapılmalıdır. Olgun ciltlerde kullanılan nemlendiriciler su, mineral yağ, propilen glikol ve daha fazla miktarda vazelin veya lanolin içerirler. Bakım amacıyla kullanılan ürünler içinde ise pekçok katkı maddesi bulunmaktadır.

Bu katkı maddelerinden en popüler olanları kollajen / kollajen amino asitleri, keratin / keratin amino asitleridir. Ayrıca hidrolize proteinler, elastinler ve mukopolisakkaritler yaygın olarak kullanılırlar (Age Zone Night Energizer, Anti-Age Daytime Skin Treatment, Colagen Complex Lotion). Bazı ürünlerde doğal vücut yağı olan skualen vardır (Triple Creme Skin Rehydrator). Bazı ürünlere ise dermal kollajeni düzenleyici ve güçlendirici etkisi olan hyaluronik asit eklenmektedir (Night Repair Cellular Recovery Complex).

Vitaminler özellikle yüz bakım kremlerinde yaygın olarak kullanılan bir diğer katkı maddesidir. Sıklıkla pantotenik asit veya B vitamini kompleksleri değişik kimyasal formlarda ( pantenol, pantetin, pangamik asit ) kullanılırlar. B vitamininin deriye penetrasyonu tartışmalı olmakla birlikte yüksek B vitamini içeren arı poleni ve jeli özel bazı ürünlere katılmaktadır. A, C ve D vitamini de bazı kremlerin içeriğinde yer almaktadır, ancak topikal vitaminlerin yararı kanıtlanamamıştır. E vitamini ise perkütanöz absorbsiyonu (deriden emilim) arttırıcı ve antioksidan etkili bir katkı maddesi olarak günümüzde pekçok kozmetik üründe yer almaktadır. Son yıllarda tıbbi yararları kanıtlanmamakla birlikte özel ve pahalı bazı bakım ürünlerinde deniz bitki ekstreleri de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bu grupta yer alan ürünlerin bir kısmında etken maddeler lipozomlarla taşınmaktadır. Bilindiği üzere lipozomlar çeşitli fosfolipidlerden oluşan, çift membranlı veziküler yapılardır. Doğal, sentetik veya yarı sentetik formdadırlar. Kozmetik ürünlerde genellikle sentetik formda kullanılırlar. Membranlarının st. korneumun ara madde lipidlerine çok benzemesi ve küçük moleküler yapıları nedeniyle deriye kolayca geçerler. Kozmetolojide esas kullanılma nedeni bakım ürünlerindeki lipozomlarla zenginleştirilen etken maddelerin daha derin katlara kısa sürede ve eşit dağılımlı olarak taşınabilmesidir.

Yaşlı ciltlerin bakımı: Deride ilerleyen yaşla birlikte belirgin bazı değişiklikler ortaya çıkar. Epidermal ve dermal incelme, epidermal yenilenme sürecinin uzaması, epidermal ve dermal hücrelerin sayı ve aktivitelerinde azalmanın yanısıra temel yapıyı oluşturan glikozaminoglikan ve proteoglikanlar gibi mukopolisakkaritler de azalır. Kollajen liflerin miktarı azalır ve yapısı bozulur. Elastik liflerde kalınlaşma ve parçalanmalar oluşur. Sonuçta deri pörsür, sarkar ve kırışır. İntrensek veya gerçek yaşlanma olarak bilinen bu durum genler ile planlanmış doğal bir süreçtir ve engellenemez. Ancak çeşitli çevresel etkenlerin bu doğal süreci arttırdığı, hızlandırdığı veya erken başlattığı bilinmektedir.Deri yaşlanmasını hızlandıran çevresel etkenlerin başında solar radyasyon (UV) gelir.. Fotoyaşlanma olarak bilinen bu tablo, beklenenden daha erken dönemde derin ve üst dermiste elastik liflerin harabiyeti ile ortaya çıkmaktadır. Deride kalınlaşma, kabalaşma ve daha derin kırışıklıklar oluşur. Bu bulguların yanında deride kuruluk, aktinik keratoz, düzensiz pigmentasyon, lentigolar, telenjiektaziler ve sebase hiperplazi görülür. Fotoyaşlanma yaşa bağlı gelişen kozmetik problemlerin en önemli nedenidir ve engellenebilir.

Fotoyaşlanmayı engellemenin en kolay ve emin yolu, erken yaşlardan itibaren günörtüsü içeren uygun nemlendiricileri düzenli olarak kullanmaktır. Titanyum dioksit, talk, kaolin ve benzeri maddeleri içeren fiziksel gün örtüleri UV ile birlikte görünür ışığı da dağıtıp yansıtarak koruma işlevini yerine getirirler, ancak kullanımları sınırlıdır. Benzofenon türevleri, sinnamat içeren kimyasal günörtüleri ise kozmetik kullanıma daha uygundurlar. Deriye iyi tutunan ve suyla çıkmayan taşıyıcılar ile dayanıklıkları arttırılabilir. Yaz aylarında koruma faktörü yüksek ( SPF 15-30 ) gün örtüleri kullanılmalıdır.

Gelişen fotoyaşlanmanın istenmeyen belirtilerini yok etmek veya geriletmek günümüzde bazı yöntemlerle mümkün olmaktadır. Tretinoin içeren krem, jel ve solüsyonların topikal kullanımı bu yöntemlerin en etkili ve güvenilir olanıdır. Keratinositlerde çoğalmaya yol açarak epidermal incelmeyi azaltmakta ve bu nedenle oluşan kırışıklıklarda belirgin düzelme sağlamaktadır. Kırışıklıklardaki bu objektif düzelme tedavinin 2-4. ayında başlar ve 8-9. ayda en üst düzeye ulaşır.

Alfa-Hidroksi- Asit (AHA) keratinizasyon düzenleyici bir ajandır. St. granülozumun üst kısmındaki deri üst tabaka hücrelerindeki kohezyonu azaltır. Epidermal kalınlaşma, özellikle papiller dermiste mukopolisakkaritlerde artış, elastik fibrillerde düzen ve kollajen dansitesinde artış sağlar. Düşük konsantrasyonlarda ( %3-11) kozmetik deri bakım ürünlerinde kullanılır. Yüksek konsantrasyonlarda ( %20-90) deriyi kimyasal soyma (peeling) işleminde kullanılmaktadır. Kimyasal peeling yüzeyel kırışıklıkların yanısıra yüzeyel akne skarları, seboreik keratozlar ve pigmente lekelerin giderilmesinde de önerilen en popüler kozmetik uygulamalardan biridir. İnflamasyon (iltihap) ve irritasyona (tahrişe) yol açmaması en önemli üstünlüğüdür, ancak bir yan etki olarak özellikle yaz aylarında uygulandığında hiperpigmentasyon (deri renginde koyulaşma) gelişebilir.

Kozmetiklerin yol açtığı istenmeyen durumlar
Kozmetiklerin kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek istenmeyen durumların başında ürünlerle oluşan temas dermatiti gelmektedir. Çeşitli nedenlerle ortaya çıkan temas dermatitinin görülme sıklığı % 5-10 arasında değişir. Hem görülme sıklığı açısından hem de oluştuğunda çok dramatik tablolar yaratabildiğinden temas dermatiti, kozmetiklerin neden olduğu en önemli reaksiyon olarak değerlendirilmektedir. Deride irritasyonun veya geç tip duyarlılığa bağlı immünolojik olayların başlattığı bir inflamasyon sonucu ortaya çıkar. Klinik olarak oluştuğu deri bölgesinde eritem(kızarıklık), ödem(şişlik), ve vezikülasyon (su kabarcıkları) gelişir. Lezyonlar kaşıntılıdır, daha sonra sulantı ve krutlanma olur. Şiddetli olgularda ise eritemli zeminde gelişen büller ve erode (su dolu kesecikler) alanlar görülebilir.

Deride temas dermatitine yol açan kozmetikler deri bakım ürünleri (% 25), saç preparatları (%24), yüz makyaj ürünleri (%11), tırnak preparatları (%8), parfümler (%7), kişisel temizlik ürünleri (%4), göz makyaj ürünleri (%4) ve günörtüleri (%3) dir. Kozmetiklerin yol açtığı farklı mekanizmalarla gelişen temas dermatitinde neden saptanamadığında yama (patch) testleri kullanılmaktadır. Tedavide sorumlu ajanın saptanarak uzaklaştırılması gerekir. Daha sonra tablo kortikosteroid içeren kremlerin kullanımı ile düzeltilir. Nadir olgularda reaksiyon şiddetli ise sistemik kortikosteroid kullanımı gerekebilir.

Kozmetik ürünlerin bir kısmında mineral yağlar, vazelin, lanolin gibi komedojenik potansiyel taşıyan maddeler vardır. Bu ürünler ya komedon oluşumuna neden olarak zaten var olan akne lezyonlarının artmasına veya folikülit(kı kökü iltihabı) gelişimine neden olurlar. Kozmetiklere bağlı olarak gelişen akne olgularında herhangi bir tedavi önerilmez. Sorumlu kozmetik kullanımının sonlanması ile tablo kendiliğinden düzelir.

Bazı kozmetiklerin kullanımı ile deride genellikle kalıcı olan pigmentasyon oluşumları görülebilir. Daha çok bazı ucuz parfümlerin kullanımı sırasında UV etkisiyle ortaya çıkar. Deride UV etkisiyle birkaç saat içerisinde eritem, vezikül ve büllerle karakterize bir tablo gelişir ve kalıcı pigmentasyon ile sonlanır. Ayrıca özellikle yaz aylarında uygulanan peeling sonrasında da pigmentasyon gelişebilmektedir.

Derinin sağlıklı, temiz, pürüzsüz ve güzel görünmesi için kullanılan kozmetikler günlük yaşamın vazgeçilmez tüketim ürünleridir. Kozmetiklerden beklenen maksimum yararlanım ancak bilinçli ürün seçimi ve düzenli kullanım ile mümkündür. Toplumun her kesiminde yaygın olarak kullanılan bu ürünler ne yazıkki bilinçsizce tüketilmekte ve deri bakımı ve cilt temizliğine yönelik uygulamalar, ülkemizde uzman olmayan kişilerce ve uygun olmayan koşullarda yapılmaktadır. Böylece yanlış kozmetik kullanımı veya yanlış uygulamalar ortaya çıkabilmektedir.Bu tür sorunların ortadan kaldırılması ve uygulamaların bilimsel boyutta sürdürülmesi amacıyla Tıp Fakültelerinin Dermatoloji Kliniklerinde Kozmetoloji Üniteleri oluşturulmaya başlanmıştır.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Kozmetoloji Ünitesi.
Kozmetoloji deri bakımı, iyileştirilmesi ve deri sağlığının korunmasına yönelik uygulamaları nedeniyle bir anlamda dermatolojinin koruyucu hekimliği sayılabilir. Bilinçli bir şekilde bakımı yapılan ve korunan deride, başta zararlı çevresel koşullardan (U.V, çevre kirliliği ve kimyasal ürünler) kaynaklanan deri kanserleri başta olmak üzere çeşitli deri hastalıklarının oluşumu azalmaktadır. Ayrıca derinin daha iyi görünmesini sağlamak ve deride istenmeyen leke, iz ve kırışıklık gibi oluşumların giderilmesi ve bu amaçla çeşitli yöntemlerin uygulanması kozmetik dermatolojinin uğraşıları arasındadır.

HÜTF Dermatoloji Anabilim Dalına Bağlı Kozmetoloji Ünitesi 1997 yılında Prof. Dr. Nilgün Atakan başkanlığında kurulmuştur ve ünitede uygulanan tüm işlemler Anabilim Dalında görevli öğretim üyeleri, araştırma görevlileri veya onların gözetimleri altında eğitilmiş elemanlar tarafından yapılmaktadır. Uygulanacak işlem ne olursa olsun üniteye başvuran kişiye başlangıçta tam bir dermatolojik muayene yapılmakta ve kozmetik işlem öncesinde dermatolojik açıdan herhangi bir tetkik ya da tıbbi tedaviye ihtiyacı olup olmadığı belirlenmektedir. Gerekli durumlarda hasta dermatoloji Anabilim Dalında tetkik ve tedavisi planlandıktan sonra kozmetoloji ünitesine kabul edilmektedir. Örneğin epilasyon için üniteye başvuran kişi, öncelikle kıllanma artışına sebep olabilecek patolojiler açısından değerlendirilir, gerekli hormonal tetkikleri yapıldıktan sonra işlem uygulanır. Ayrıca her türlü işlem öncesinde başvuranların tümü sistemik hastalık, ilaç kullanımı ya da herhangi bir maddeye alerji öyküsü açısından sorgulanarak uygulanacak işlem için bir sakınca olup olmadığı ya da oluşabilecek yan etkiler öğrenilir. Hastalara gerektiğinde uygulanacak maddelerle alerji testleri yapılmakta ve yan etkiler minimuma indirilmektedir. Kozmetoloji ünitesinde cilt bakımı, myolifting, epilasyon, peeling, dolgu maddesi implantasyonu, Botox injeksiyonları, skleroterapi uygulamaları yapılmakta ayrıca deri bakımı ve uygun ürün kullanımı konusunda bilgi verilmektedir.

Saç Dökülmesi

Hazırlayan : Doç. Dr. Burhan Aksakal
Gazi Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dalı

Saçlar hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Her bir saçın yaşam döngüsü vardır. Bunlar yaklaşık olarak üç yıl ya da daha fazla süren aktif dönem, hemen bunu izleyen ve birkaç gün süren geçiş dönemi ve ardından da üç ay kadar devam eden dinlenme dönemidir. Saçlar günde yaklaşık olarak 1/3 mm uzar. Fizyolojik olarak bir gün içinde ortalama 100 kadar saç dökülmesi söz konusudur.

Saç dökülmesini tanımlar mısınız?

Saç dökülmesine tıp dilinde alopesi adı verilir. Saçların insan yaşamı için yaşamsal önemi yoktur ancak çok önemli psikolojik işlevleri bulunur. Özellikle kadınlarda büyük stres yaratabilir.

Saç dökülmesine yol açan etmenler nelerdir?

Saç dökülmeleri nedbesiz (skarsız) veya nedbeli (skarlı) olabilir.

Skarsız olan alopesilerin en sık görülen nedeni androgenetik alopesi lerdir. Saçlarda incelmeyle başlayan hastalık erkeklerde daha şiddetli seyreder. Zemininde ırsi bir yatkınlığın olduğu düşünülmektedir. Tedavisinde bazı hormonal ilaçlar kullanılır. Halk arasında yanlış olarak saçkıran adıyla bilinen önemli bir skarsız alopesi nedeni de alopesi areata dır. Bu hastalığın en sık görülen şeklinde saçlı deride odaklar halinde saç dökülmeleri vardır. Vücudun savunma sistemlerindeki yetersizlik sonucunda bazı enfeksiyon odaklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kendiliğinden de düzelebilen hastalığın şiddetli şekillerinde kortizonlu ilaçlar ve ışık (PUVA) tedavisi kullanılabilir. Bu hastalıklar haricinde Telogen effuvium denilen aktif dönemdeki saçların bir anda ve çok sayıda dinlenme dönemine geçmesi ile gelişen bir tablo vardır. Burada yaygın bir saç dökülmesi olur. Saçlar 3-4 ay içinde incelir ve seyrekleşir. Yenidoğan döneminde ve doğum sonrasında fizyolojik olarak görülebilir. Bundan başka siddetli enfeksiyon hastalıkları, ağır seyirli müzmin hastalıklar, büyük cerrahi girişimler, tiroid bezinin az çalışması, sara hastalığı için kullanılan ilaçlar, hormonlar ve ağır metaller böylesi bir tabloya neden olabilir. Tedavisinde bu tabloya yol açan etmenlerin ortadan kaldırılması esastır. Bunlardan başka demir, protein, çinko eksiklikleri, radyasyon tedavisi, frengi hastalığı ve mantar hastalıkları skarsız saç dökülmelerine yol açabilmektedir. Özellikle kadınlarda saçların arkada topuz yapılması veya güneş gözlüklerinin sürekli olarak bir saç tutacağı gibi kafada tutulmasının da gerginlik tipi alopesiye neden olabileceği unutulmamalıdır.

Skarlı alopesilerde ise saç kökü tahrip olduğundan skarsız alopesilerdeki gibi saçların yeniden gelme olasılığı söz konusu değildir. Şiddetli yaygın kimyasal veya termal yanıklar, deri kanserleri, ışın tedavileri, bazı şiddetli mantar enfeksiyonları ile bazı ciddi dermatolojik hastalıklar sonucunda görülebilirler.

Sonuç olarak ne söylenebilir?

Saç dökülmesi hangi nedene bağlı olursa olsun eğer bir kişi böyle bir durumdan yakınıyor ise hiç paniğe kapılmadan bir Deri Hastalıkları (Dermatoloji=Cildiye) uzmanına başvurmalıdır. Bazen çözümün çok basit olabileceği unutulmamalıdır.

Sağ ve Saça Uygulanan Kozmetik Ürünler

Hazırlayan: M Sedef Saygılı
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı

Kişiliğimizin bir parçası olarak değerlendirilen saçlarımızın, bakımı ve şekillendirilmeleri kozmetiğin uğraş alanlarındandır.
Saç dağılım, kalınlık, renk ve yoğunluğu kişilerde genetik olarak belirlenir, yaş ve ırka göre farklılık gösterir.

Saçın büyük bir kısmını çözünmeyen bir protein olan keratin oluşturur. Keratinde bulunan hidrojen, iyonik ve disülfür bağlarında yapılan değişiklikler ile kozmetik reaksiyonlar gerçekleştirilir.

Keratin, diğer proteinlere göre inert bir yapı gösterse de bazı reaktiflerle reaksiyona girebilir. Kaynar su, asitler, alkaliler, oksidan ve redüktör maddeler, saça etki edebilir ve kontrolsüz koşullar altında kullanılırsa, saça zarar verebilir.

Saçlar ancak kan dolaşımı ile maddelerin, özellikle de kükürt içeren aminoasitlerin saç folikülüne ulaşması ile beslenebilirler. İlaçların, vitamin veya mineral eksikliğinin ve eksik beslemenin saç gelişimini olumsuz yönde etkilemesi de bu şekilde açıklanabilir.

Saç uzamasını ve keratinizasyonunu etkileyen faktörlerin başında besin maddeleri gelir. Protein yetersizliği saçların dökülmesine, incelmesine ve beyazlaşmasına yol açar.

Saçların beyazlanması melanositlerin fonksiyonlarını kaybetmeleri ve sayıca da azalmalarına bağlıdır. Saç kökünde tirozinaz aktivitesinin vavaş yavaş kaybolmasından dolayı da saç beyazlaşabilir. Ayrıca kullanılan saç suları ve ilaçlar da saçların renginin değişmesine neden olabilir.

Düzenli saç bakımında temizliğin yanı sıra bakım ile ilgili kozmetik ürünlerin bilinçli kullanılması, oluşabilecek hasarların azaltılmasına ve saçın iyi bir durumda muhafaza edilmesine yardımcı olacaktır. İlgili ürünler baş derisini, saçı veya saç şeklini korumaya yönelik olabilirler. Bu ürünlerden beklenilen etkiler; temizlik, bakım, şeklin değiştirilmesi veya korunması ve saç renginin güzelleştirilmesi şeklinde sıralanabilir.
Şekil 1- Saçın Anatomik yapısı


Şekil 2- Saç Tipleri

1-Saç Temizliğinde Kullanılan Ürünler
a) Şampuanlar
Şampuanların kullanım amacı kirliliğin (sebum, ter, kepek, çevresel koşullardan ileri gelen kirlilik, saç kozmetiklerinden kalan artıklar) saça ve saçlı deriye zarar vermeden uzaklaştırılmasıdır. Şampuanların temel maddesini anyonik, katyonik, amfoterik veya noniyonik yüzey etken maddeler oluşturur. Yapılarında yüzey etken maddelerin yanında, kıvam verici maddeler, köpük stabilizatörleri, aktif maddeler, opaklaştırıcı maddeler, koruyucular, renk ve koku maddeleri yer alır.

2)Yıkama Sonrasında Kullanılan Saç Bakım Ürünleri
Yıkama sonrasında kullanılan saç bakım ürünleri saç ve saçlı deriyi etkileyerek, saçı besleyen, dökülmesini önleyen ve saçların sağlıklı büyümesini sağlayan ürünlerdir. Kozmetik açıdan en yaygın görülen yağlanma, kepek ve saç dökülmesi problemlerine karşı ve saçtaki tahribatların giderilmesine yönelik hazırlanmaktadırlar.

a) Saçta Kalan Saç Bakım Ürünleri
Yıkama sonrasında temiz saça uygulanan ve saçta bırakılan bu ürünler çoğunlukla sıvı emülsiyon şeklinde losyon ve kremlerdir. Jel şeklinde de üretilebilirler.

Kuaför işlemleri, UV ışınları gibi etkenlerle zarar görmüş saçların ve baş derisinin bakımında veya kepeğe karşı ya da yağlı saçların bakımında kullanılırlar. Saçı derinlemesine nemlendirebilmeleri, hücrelere oksijen taşınmasını artırmaları, saçlı deride mikro sirkülasyonu hızlandırmaları ve deri lipitlerini azaltmaları istenir.

Kullanım amaçları, yıkama sonrası saçların şekil almasını kolaylaştırmak ve verilen şeklin korunmasına yardımcı olmak, ıslak ve kuru haldeki saçın taranabilirliğinin artmasını sağlamak, saçtaki statik yükü azaltarak uçuşmasını en aza indirgemek, saça parlaklık vermek şeklinde sıralanabilir. Baş derisi ile ilgili problemlerde (kepeklenme, fazla yağlanma) bakım ürünü saçların yanı sıra baş derisine de sürülmelidir. Temizlik amacıyla kullanılan ürünlerden daha uzun süreli olarak baş derisi ve saç üzerinde bekletildiklerinden etkileri belirginleşmektedir.

b) Saç Kürleri
İleri derecede tahrip olmuş saç ve saç gövdesi için hazırlanan preparatlardır. Belli aralıklarla ve yıkama sonrasında uygulanır, uygulamanın ardından durulanmayarak, saçta bırakılırlar. Saç uzadıkça, saçlı deriden uzak kısımlarda kutikul pulları kalkmaya ve kırılmaya başladığından kutikulde bozulmalar meydana gelir. Bakım maddeleri saçın yıpranmış, kırılmış kısımlarına nüfuz ederek etkili olur, saçları dış etkilerden korur, dolgunluk ve hacim verir, elastisite, çekme kuvveti ve doğal ipeksi görünüm kazandırırlar.

Saç kürlerinin en önemli yapı taşları katyonaktif maddelerdir. Günümüzün polimerik katyonaktif bileşikleri saça sıkı olarak tutunur. Üç ya da dört yıkama boyunca saçta kalan bu maddeler keratin tarafından çekilir ve saça dolgunluk, parlaklık ve şekil alabilirlik gibi fiziksel özelliklerini yeniden kazandırırlar. Katyonaktif bileşiklerin yanı sıra son zamanlarda silikonlar da (örn. polidimetil siloksan) önem kazanmıştır. Sitrik, tartarik veya laktik asit gibi organik asitlerin ilavesi de etkiyi belirginleştirir. Protein hidrolizatları, bitki ekstreleri ve vitaminler de bu ürünlerde yer alan aktif maddelerdir. Bu maddelerin baş derisini besleyici, baş derisindeki kan dolaşımını artıcı etkileri vardır.

c) Saç Suları (Saç Tonikleri)
Saç tonikleri genellikle saç büyümesini hızlandırmak ya da en azından dökülmesini engellemek amacı ile kullanılmaktadır. Günümüzde ise özellikle kepeğe karşı veya genel bakım amacı ile kullanımları ön plandadır.

d) Saçtan Durulanan Saç Bakım Ürünleri
Çabuk Kürler (Durulama Kürleri) Günümüzde, çabuk kürler (durulama kürleri) çok kullanılan ürünlerdir. Her yıkama sonrası kullanılan bu ürünler, genellikle 5-30 dakika arası saçta bekletilirler. Saçı ince bir tabaka halinde kaplayarak bakım yapmanın yanında, saçın şekil almasını da kolaylaştırırlar. Formülleri saç kürlerinin formülleri gibidir daha az yağlı kısım içerirler.

3) Saç Şeklini Korumak Amacı ile Kullanılan Ürünler
Saç şeklini korumak amacıyla kullanılan ürünler; jel, sprey veya köpük şeklinde hazırlanabilir. Temel formüllerinde, distile su, alkol, polimerler, yumuşatıcı maddeler, etken maddeler, koruyucu, renk ve koku maddeleri yer alır.

a) Saç Boyaları
Saç boyaları; saçın rengini değiştirmek veya beyaz saça istenilen rengi vermek amacı ile kullanılır, geçici, yarı sabit ve sabit olabilirler. Geçici boyalar yıkama ile saçtan çıkabilen boyalardır. Yarı sabit boyalar zamanla, yıkama etkisiyle saçtan çıkar. Sabit boyalar ise yıkama ile çıkmaz, saçta kalırlar.

Saça uygulanan kozmetik preparatlar, günümüzde birden fazla amaca yönelik kullanım olanağı sunmaktadır. Örneğin, şampuanlar, formüllerinde yer alan renk koruyucu, nemlendirici, hacim verici maddeler ve vitaminler gibi çeşitli ilavelerle, temel etkileri olan temizliğin yanı sıra, bakım yapma özelliği de taşımaktadır. Ancak ürünün saçta bırakılma süresi ile orantılı olarak, etki süresinin de kısa olacağı unutulmamalıdır. Yıkama sonrasında kullanılan saç bakım ürünleri ise, geniş bir yelpazeye yayılmış olarak, her saç tipine yönelik hazırlanmaktadır.

Sağlıklı görünümünü ve doğal dengesini korumak için mutlaka düzenli bir bakıma ihtiyacı olan saçlarımız için yapacağımız en doğru şey, saçın yaşam kaynağı olan saç derisinin de sağlıklı olması gerektiğini unutmamak ve kullanımı kolay, bileşimlerinde nitelikli hammaddelerin yer aldığı kaliteli ve saç yapısına uygun ürünleri kullanmaktır.

Tıbbi Soyma ve Doku Doldurma İşlemleri

Hazırlayan: Dr. Jale Erdemli, Dermatoloji Uzmanı

Tıbbi Soyma
Tıbbi soyma derinin çeşitli seviyelerde soyularak tedavisi ve estetik memnuniyeti bozan unsurların bir dereceye kadar düzelmesini amaçlayan bir grup işlere verilen isimdir. Tıbbi soymanın kozmetiklerle yapılan soyma ile ilgisi yoktur. Genellikle kimyasal solüsyonlar ve laser ile yapılır. Kimyasal soyma işleminde kullanılan maddeler ve yöntemler soyma istenilen seviyeye göre seçilir. En sık uygulandığı yerler ince ve derin kırışıklıklar, güneşe ve yaşlanmaya bağlı deri kalınlaşmaları, lekeler, sivilceler ve sivilce izleridir. Soyma tipi ve derecesi kişinin cilt özelliklerine göre belirlenir. Hafif orta ve derin dereceli kimyasal soyma işlemleri için çok eskilerden günümüze çeşitli solüsyonlar kullanılmış olup her geçen gün bu solüsyonlar ve uygulama yöntemleri gelişmektedir. Hafif dereceli kimyasal soyma işlemi günümüzde en sık glikolik asit ve benzeri meyve asitleriyle yapılmaktadır. Bu solüsyonlar derinin en dış tabakası olan epidermisin kendi içinde düzenlenmesi ve yenilenmesine katkıda bulunmaktadır. Yüz cildine olan etkileri hafif ve kısa sürede geçen kızarıklıklar, hafif derecede soyulma ile sınırlı olduğundan kişinin sosyal hayatını etkilememektedir.
Derin soyma gerektiği zaman laser seçilebilir. Laserler son yıllarda çok gelişme göstermiştir. Laserlerin niteliklerinden en önemlisi dokuda istenilen derinliğe homojen olarak ulaşılabilmesidir. Burada da hasta seçimi çok önemlidir. Laserle soyma (laser peeling, laser resurfacing) işleminin adeta bir makyaj uygulaması gibi hafife alınarak gerekli olmayan yerlerde deri yipi uygun olmayan kişilerde uygulanması istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir. Orta ve derin düzey laserle soyma anestezi gerektiren bir işlemdir ve sonrasında doku iyileşmesinin yakın takibi gerekir. Ortalama 6 ay güneşten çok iyi korunma gereklidir. Hastanın bu işlemin aşamalarını ayrıntılarıyla bilmesi, reklam resimlerindeki “önce” ve “sonra” arasında zahmetsiz bir dönem yaşayacağının farkında olması gereklidir.

Doku Doldurma İşlemleri
Yüzeyel ve derin deri çöküklüklerini (iz, kırışıklı gibi) geçici olarak doldurarak eski görüntüsüne kavuşturma işlemidir. En sık olarak kollajen ve hyaluronik asit temel maddeleri kullanılmaktadır. Son araştırmalarla bunları içeren preparatlar geliştirilerek dokuda kalış süreleri uzatılmıştır. Derinin yapısını duvarın yapısına benzetirsek, bu maddeler orada eksilmiş olan tuğla ve çimento gibi düşünülebilir.

Tekrar yerine konduktan sonra cildin, sorunlu bölgelerin ve maddelerin özelliklerine göre değişen sürelerde kalıcı olur, sonra deri tarafından eritilip yok edilirler. Kollajen grubu yerini alerji riski nedeniyle hylaluronik asit ve diğer yeni soku dolduruculara bırakacak gibi görünmektedir. Hiçbir maddenin alerji riski sıfır değildir ancak bazılarında bu risk diğerlerine oranla düşüktür ve bu nedenle öncesinde alerji testi gerektirmezler. Kollajen grubunda ise enjeksiyon öncesinde kola uygulanan iki ayrı alerji testi gereklidir. Enjektör içinde hazır halde bulunan bu maddelerle temas düzeyine (derinin en üst tabakasının altına) enjeksiyon yapılır. Birkaç hafta arayla iki ve üç seans gerekebilir. Bu yöntemlerle örneğin alın çizgileri, göz kenarı çizgileri, ağız kenarı ve dudak çizgileri esneyebilen yara izleri doldurulabilir. Araştırmalar devam etmekte, giderek daha uzun süre kalıcı olup sık rötuş gerektirmeyen doku doldurucular geliştirilmektedir. Genellikle 3-12 ay aralıklarla çizgiler eski haline dönmektedir. Bazı durumlarda ve tekrarlayan enjeksiyonlar sonunda bu süre daha uzun olabilmektedir. Enjeksiyonlar istendiği zaman tamamen bırakılabilir. Eskiye dönüş olur, eskisinden daha derin çizgi oluşumu söz konusu değildir. Önemli bir nota şudur ki, yen, bulunduğu iddia edilen, içeriğinin tam olarak ne olduğu belli olmayan ve yeterince denenmeden piyasaya sürülen ve senelerce kalıcı etkisi olduğu iddia edilen bazı maddeler her geçen gün artmaktadır.

Bunların muhakkak en ayrıntılı şekilde danışılması onay alıp almamış olduğunun soruşturulması önemlidir.
Bazı hastaların kendilerine ne enjekte edildiğini bile bilmediklerini gözlemekteyiz. Bu tip hekimlikle bağdaşmayan uygulamalar “ileri” ülkelerde bile yapılmaktadır. Uygulayıcının “kendi icadı mucizevi, çok özel vitamin” diye bir şeyin söz konusu olamayacağını hastalar bilmelidir.

Peeling Nedir?

Peeling Nedir?


Uzm Dr. Semih Tatlıcan
SSK Ankara Eğitim Hastanesi

Peeling son yıllarda medya kuruluşlarının yayınlarında ve halk arasında çokça telaffuz edilir oldu. Türkçe karşılık olarak “sayma, derinin en üst tabakasını soyma” diyebileceğimiz bir kelime.

Dermatolojik problemler özellikle yüzde yerleştiğinde kozmetik olarak kişiyi çok rahatsız eden hatta bazen psikolojik olarak da çeşitli sıkıntılara yol açan problemler olabiliyor. Bu problemler hastalıklar arasında iyi tedavi edilmemiş akne vulgoris (sivilce) ve bazı güneş lekeleri, doğum lekeleri ilk sırada yer alıyor. Bu hastalıkların yaygınlığı ve ülkemizin de güneşli bir iklime sahip olduğu düşünülürse karşımızdaki problemin büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.

Günümüzde peeling’den bahsedildiğinde kastedilen sıklıkla “kimyasal peeling 0 kimyasal soyma işlemi”dir. Peeling işlemini kullanılan maddenin türüne göre sınıflamak mümkün olduğu gibi yapılan işlemin derinin dış yüzeyinden alt tabakalara doğru derinliğine göre bu sınıflandırmayı yapabiliriz.

Buna göre yüzeyel peeling, orta düzey peeling ve derin peeling sınıflanması yapılmıştır.

  • I. yüzeyel peeling ayarları
    a. çok yüzeyel/%10-25 TCA, Resorchinol, Solisilik asid, Solid CO2, Tretinoin, glikolik asid
    b. yüzeyel/%35 TCA
  • II. Orta düzey peeling ayarları
    - CO2 + %35 TCA
    - Jessner solüsyonu + %35 TCA
    - Glikolik asid + %35 TCA
    - %50 TCA
    - %88 Fenol
  • III. Derin peeling ayarları/Bakers fenol

Derin peeling + ciddi yaralanmalar, ameliyat izleri gibi daha derin yerleşimli ve zor tedavi edilebilen izler için kullanılmaktadır.

Orta düzey ve yüzeyel peeling ayarları daha yaygın bir kullanıma sahip olup akne izleri ve güneş lekelerinin tedavisinde kullanılmaktadır.

Yüzeyel peeling ayarlarından notralize glikolik asidleri içeren kremler (solüsyon formları dışındakiler), treninoin, saliarlik asid evde kişisel kullanıma uygun ayarlardır.

Bugün için daha çok özel uygulanan peeling ayarları %10-35 TCA, Jessner solüsyonu ve glikolik asid solüsyonlarıdır. Glikolik asid solüsyonları uygulandığında istenmeyen etkiler olduğu halinde derhal nötralize edilerek işlem sonlandırılıp olası tehlikelerden korunma imkanı sunmaktadır. Bu da hem hasta hem de uygulayıcı için önemli bir güvenlik marjı sağlanmaktadır.

Glikolik asid solüsyonları hem derinin en üst tabakalarını soymakta, hem de bir miktar emilerek deri tumoverinde (yeni hücre üretilmesi) bir miktar artışa yol açarak ek faydalar da sağlanmaktadır. İşlem oldukça kısa sürelerde (2 – 7 dakika) gerçekleştirilmektedir. İşlem sonrasında evde kullanılmak üzere tretinoin, gibi ayarlar önerilmekte ve işlemin etkinliği artırılmaktadır. Özellikle yaz aylarında işlem eğer yapılacaksa mutlaka güneşten koruyucu kullanımı önerilmelidir.

Uzm Dr. Semih Tatlıcan

Uzm Dr. Semih Tatlıcan
SSK Ankara Eğitim Hastanesi

Yüzeyel mantar hastalıkları dermatoloji polikliniklerinde ve 1. Basamak sağlık kuruluşlarında en sık karşılaşılan dermatolojik rahatsızlıklar arasındadır. Bu nedenle tanı ve tedavisi hem toplum sağlığı açısından hem de sağlık ekonomisi açısından önem arz etmektedir.

Hastalıkları tek tek incelemeye geçmeden kişisel hijyen kurallarına (terlik, ayakkabı, tarak gibi ürünlerin kişisel kullanımına dikkat edilmesi; cami, kışla, yatılı okul, yüzme havuzu, spor salonu gibi ortak yaşam alanlarında başkalarının eşyalarının kullanılmaması; parmak araları, kasık gibi bölgelerin kuru ve temiz tutulması) dikkat edilmesi mantar hastalıklarının oluşmaması için son derece gereklidir.

Ayrıca diabet gibi bazı hastalıklarda kandidial infeksiyonlar daha fazla görülebilmektedir. Atopi, topik ve sistemik steroid kullananlarda, ihtiyozis, kollojen vasküler hastalıkları olanlarda yüzeyel mantar

Mantar Hastalıkları:

Mantar Hastalıkları:

1. Tinea pedis: Ayaklarda görülen mantar infeksiyonudur. 3 ana klinik görünümü vardır.

a. Interdigital tip: En sık görülen tiptir. Parmak aralarında çatlaklar, kızarıklıklar, kaşıntı bazen de akıntı ile karakterizedir. Bu tipin biraz daha dermise doğru ilerlemesi ile ülseratif tip oluşabilir. Ayrıca parmak aralarına mantar hastalığının üzerinde bakteriyel infeksiyon oluşması İnfekte Tinea pedis adı verilen oldukça ağır bir klinik tabloya neden olur.

b. Kronik hiperkeratotik veya kuru tip: Hafif eritemli (kızarık) bir zemin üzerinde özellikle ayağın dış yan yüzeyinde ve topuklarda ince beyaz çizgilenmelerle karakterizedir.

c. Veziküler tip: İçi sıvı dolu küçük kabarcıklar ile karakterizedir. Bazen bu lezyonlar ilerleyip daha büyük büllere neden olur, bu büllerin patlamasıyla da erozyonlar ortaya çıkar.

2. Tinea manum: Avuç içlerinin kronik mantar infeksiyonudur, genellikle tek elde (daha çok kullanılan elde) ve tinea pedis ile birlikte görülür. Bu durum Celal Muhtar hastalığı olarak ta bilinir. Dishidrotik tip olarak adlandırılan ve nadir görülen küçük papül ve veziküllerle karakterize bir tipi de vardır. Sıklıkla iyi sınırlı, hiperkeratotik, palmar çizgilerde daha belirgin beyaz pullanmalarla karakterize hiperkeratotik tip olarak görülür.

3. Tinea Cruris: Kasıkların subakut yada kronik mantar infeksiyonudur. Genellikle kasıkların her iki tarafında kenarları hafif kabarık olabilen, koyu kırmızı, kahverengi renkte üzeri kabuklu olabilen geniş ise ortadan iyileşme gösterebilen oldukça kaşıntılı bir klinik görünüm arz eder.

4. Tinea Corporis: Gövde, kol ve bacakların yüzeyel mantar infeksiyonudur. Tek yada çok sayıda, küçükten-büyüğe ortadan iyileşme gösterebilen, kenarları hafif kabarık, dışa doğru ilerleyen kırmızı-kahverengi üzeri pullanmış alanlarla karakterizedir.

5. Tinea Facialis: Yüzde görülen iyi sınırlı yama tarzı yada plak tarzı kızarık ve pullu bir lezyondur. Genellikle asimetriktir.

6. Tinea Capitis: Saçlı derinin çocuklarda görülen mantar infeksiyonudur.

a. Tinea capitis süperfisiyalis: Genellikle yuvarlak, üzeri beyaz pullarla kaplı, hiperkeratotik, saçların kırılması ve dökülmesine bağlı açık bir alanla karakterizedir.
b. Kerion: Üzerinde çok sayıda püstül olabilen, saç kaybı ile karakterize, büyük, oldukça ağrılı inflamatuar bir tümör varlığıyla karakterizedir. İyileşme skatris bırakarak olur. Saç kaybı olur.

c. Favus: Sarı, kalın, yapışık krutlar (Skutula) ile karakterize, uzun süreli, yaygın saç kaybına yol açan, saçlı deride atrofiye
yol açan tipidir.

7. Tinea Barbave: Bıyık ve sakal bölgesinin papül, püstül, nodüllerle karakterize mantar infeksiyonudur.

8. Onikomikoz (Tinea unguium): El ve ayak tırnaklarının genellikle kronik mantar infeksiyonudur.

a. Distal- lateral subungual onikomikoz:
b. Yüzeyel beyaz onikomikoz
c. Proximal subungual onikomikoz
Total distrofik onikomikoz

tipleri mevcuttur. İnfeksiyonun yerleşim yerine ve oluşturduğu beyazlık, hiperkeratotik, şekil bozukluğuna yol açabilen özelliklerine göre isimlendirilir

Mantar infeksiyonlarının tedavisi için burada sayılan özelliklerde şikayetleri olan kişilerin en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları uygun olur.
Bitlenme


İnsanda bitlenme üç şekilde görülür.
- Baş bitlenmesi
- Vücut bitlenmesi
- Kasık bitlenmesi

Bunlar insana özgü parazitler olup, hayvanlarda yerleşmeleri çok zordur. Erişkin bir bit konak dışında iken, en uygun koşullarda altı gün kadar canlı kalabilir. Baş bitlenmesinde ense ve kulak arkası sık tutulan yerlerdir. Larvanın kurtçuk salgıları, bu alanın sulanmasına neden olur. Kaşıntının olmadığı başlangıç dönemlerinde etkenin görülmesi genellikle rastlantısaldır.Kaşıntının bitlerin tükürüğüne karşı alerjik bir reaksiyon
sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Tanısı kolaydır, bitin kendisinin kendisinin ve yumurtasının görülmesiyle konur. yumurta kıla yapışık ve üzeri kitin le örtülüdür. Gri renklidir. Kepekten farkı kolay dökülmesidir.

Bitlenme tedavisinde sıcak su ile yıkanabilen tüm giysilerin (çarşaf, yastık kılıfı) yıkanması, yıkanamayan eşyaların ise hava almayacak biçimde bir torbaya koyulup, sıkıca kapatılıp iki hafta süre ile bekletilmesi gerekir.

Gövde bitlenmesi daha çok yetişkinlerde görülür. Bulaşma genellikle aynı yatağı paylaşmaktan ya da aynı çamaşır ve giysilerin kullanımından olur. Bitler elbiselerin kıvrım yerlerindeki dikiş yerlerinde bulunur. Yumurtalarını da buralara bırakırlar. Kan emerek beslenmek için vücuda geçerler. Deride ilk belirtiler pembe nokta biçiminde kaşıntılı döküntülerdir. Özellikle sırt ortası bölgede bunlar tipiktir. Kronik olgularda deri kuru, kalın kabuklu ve bronz renkli bir görünüm alır. Boyun, kürek kemikleri üzeri, bel kuşağı lezyonların sık görüldüğü yerlerdir.

Tedavisinde elbiseler kaynatılır. Vücutta genellikle bit olmadığı için belirtilere yönelik tedavi yeterlidir.

Kasık bitlenmesinde bulaşma genellikle cinsel ilişkiyle olur. Pubik bölgedeki kıllar başta olmak üzere vücudun kıl bulunan her bölgesinde yerleşebilir. Bitler kıl diplerine ağızlarıyla sıkıca tutunmuş olup, siyah bir nokta gibi görülürler.

Yumurtaları kıllara sıkıca yapışıktır. Kaşıntı azdır. Bitin olduğu yerlerde gri-mavi lekeler görülür. Bu lekelerin, bitin tükürüğündeki bir maddenin hemoglobin (Kanda O2 bağlayan madde ) üzerindeki etkisinden olduğu düşünülmektedir.